Uzun ve zor bir yolculuktu, hala devam ediyor.Bu yolda yürürken mutlu anılarında oldu, açılan yaralarında. Belki ayrılıktan yas’tan acıdan hüzünden geçti yolun. Biliyorum çok yorgunsun aklın yorgun, ruhun yorgun, kalbin yorgun…. Ancak her şeye ve herkese rağmen yürüyebildin, yürüyebildin ki bu güne geldin. Kimi zaman içindeki çocuğun korkularıyla yürüdün, kimi zaman büyümenin sancılarıyla… Şimdi yaralarına dokunma yaralarını sarma vakti. Geçmişten bugüne seni getiren benliğine şefkatle sarılma vakti. Dön, bak arkana seni uzun zamandır bekleyen ve sana ihtiyacın olan çocuk benliğine; ve sen orada duran küçük çocuk, bak hayallerindeki ben geldim. Büyüdüm, geliştim, dönüştüm öyle geldim. Sana teşekkür etmeye çocuk, en sevdiğin balonu almaya, belki filmdeki Noel baba gibi bacadan düşerek, belki de hayalindeki kahraman gibi geldim.

Başardın çocuk büyüttün beni ve şimdi sana geldim ne kadar değerli, ne kadar sevilesi, ne kadar güçlü bir yüreğin olduğun söylemeye geldim. Gözündeki yaşı silmeye, sana şefkatle sarılmaya, üşüyen kalbini ısıtmaya, boş kalan ellerini tutmaya geldim. Sana geldim sana, beni sevgiyle kucaklar mısın? Birey olmak kişinin sadece somut ihtiyaçlarını karşılaması demek değildir. Çocukluğundan bu güne kadar ihtiyaç duyduğu tüm duyguları karşılaması, ve bu ihtiyaçları kabul etmesi ve tamamlamasıyla gerçekleşir. Aksi halde ne kadar yüksek standartlarda somut ihtiyaçlarımızı karşılasak da, çocukluktan gelen, karşılanmayan duygusal ihtiyaçlarımız hep aç ve bir ötekine hep muhtaç kalır. Hellen Keller’ın da dediği gibi, “Bir kapı kapandığında, başka bir kapı açılır ancak çoğu kez kapanan kapıya öyle uzun süre bakarız ki bizim için açılmış kapıyı göremeyiz.” Oysaki kahramanı olduğumuz kendi yolculuğumuzda mükemmel olmak zorunda olmadığımızı anladığımızda, kendimizi hoş gördüğümüzde duygusal ihtiyaçlarımızı karşıladığımızda aslında kapanan kapıya bakmayı bırakır, bizim için açılmış olan kapıları fark ederiz. “Öz şefkat, doğuştan gelen mutlu olma arzusunu ve acıdan özgür olma isteğini arttırarak, ihtiyaç hissettiğiniz sevgiyi kendinize vermektir.”. Kendine sevgiyi hissettirdiğinde hatta sevgiye doyduğunda ne kadar değerli olduğunu fark edeceksin. Bu farkındalık öz benliğimizi iyi gelir. Ve biz kendimize iyi gelmeye başladığımızda başkalarına da iyi geliriz. Tam da bu sebepten önce kendimize şefkatle sarılıp daha sonra başkalarını kucaklayabiliriz.…Öyle değil midir? Oksijen maskesini kendimiz takmadan bir başkasına nasıl yardım edebiliriz? Nasıl iyi gelebiliriz?

“Duygusal özgürlüğe giden yol, acı çeken öz benliğe şefkat göstermekle başlar.” der Christopher K. Germer. Kendini gör, bugüne seni getiren ve ayakta tutan korkuların kaygıların yada her ne ise; bugün buradasın ve senin için yazdığım bu yazıyı okuyorsun bunu benliğine borçlusun. Kendine şefkatle sarıl, kabul et, fark et. Çünkü sen buna değecek kadar değerlisin. Hayallerini gerçekleştirme, hedeflerine ulaşma noktasında adımlar at. Zorlandığın nokta da ise ben hep burada seni bekliyor olacağım. Ben Psikolog, psikoterapist Esra, bu anlamlı yolculuğunda seninle yürümeye gönüllüyüm…
Ve sen; yeni yıl boyunca şefkatle sarıl kendine…

Bir Yanıt veya Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir